Romanda anlatılan kahramanımız Onur, sevgisini, sevdasını, aşkını futbola odaklamış bir genç... Spor yapmak, futbol oynamak elbette ki güzel bir şey. Sahi hem spor yapsak hem de futbol aşkımızı gürültüsüz, kavgasız, küfürsüz yaşasak. Kadıköy’e ölmeye, ölmeye değil, sporun özünde olan sevgi, kardeşlik, dostluk, centilmenlik, estetik değerleri duyumsamak için gitsek. Kanımız sarı kırmızı ya da sarı lacivert akmasa. Hatta hiç akmasa. Onun yerine yüreklerden yüreklere sevgi aksa. Farklı takımlardan olduğumuz halde tribünlerde kol kola girsek. Karşı takımın başarılarını da alkışlasak. Doksan dakikalık yarışı dostça, arkadaşça güle oynaya izlesek. Tribünleri sevda şarkılarıyla çınlatsak... Bir düş gördüğümüzü mü söylüyorsunuz? Düş de olsa özlüyoruz bunu. Ama gördüğümüz manzara bu değil. Stadyumları dolduran insanlara bakın; zenginler, yoksullar, yaşlılar, gençler, çocuklar, erkekler, kadınlar, patronlar, işçiler, öğrenciler, okuma yazma bilmeyenler, yazarlar, gazeteciler, tinerciler, yeni evliler, bir gün önce baba olanlar, boşananlar, ev hanımları, işini kaybedenler, kafeleri dolduranlar, cep telefonuna gelecek maç haberlerini dört gözle bekleyenler, evleri yakın olanlar, çok uzaklardan gelip stadyumun kapısına iki gün önceden yatanlar... Hayatın bu kadar renkli ve çoğul olduğu, stadyumlardan başka bir yer var mı? Bunun değerini niçin bilmiyoruz da hoyratça harcayıp ziyan ediyoruz? Galatasaray Destan Fenerbahçe Efsane romanını okuduğunuzda Hangi takım kazanacak acaba? diye tatlı bir heyecan yaşayacaksınız. Fanatizmi yeniden sorgulayacaksınız. Gerçek futbol aşkına bir adım daha yaklaşacaksınız...
Tanıtım Metni
Yayın Evi
Özyürek Yayınları