Karacaoğlan Karacaoğlan: Gezgin âşık, yanık ozan. Anadolu’yu koşmalarını söyleyerek gezmiş, gezdiği diyarları şiirlerinde yaşatmış bir âşık. Coğrafyasının dağları, yaylaları, yiğitleri, gelinleri ve kızları Karacaoğlan’ın şiirlerinde ebedileşir. O, söylediği koşmalarla gezdiği coğrafyaların adeta kültür atlasını çizer. Rindânedir, her güzel onun sevdiğidir, her sevdiği de güzel… Gezdiği diyarlar, yürüdüğü yollar ona ayrılık, sadelik ve doğruluk getirmiştir. “Gidip de gelememe gelip de bulamama” ihtimali zihninde öylesine canlıdır ki, bu gurbet duygusu Karacaoğlan’a dünyanın faniliğini her daim hatırlatmış, onu sadeliğe, doğruluğa ve samimiyete meylettirmiştir.Karacaoğlan kendinden evvel gelenleri suâl etti. Kendinden evvelkileri tanıdı, sözünü onların kurduğu terazide tartarak söyledi. Yüzlerce yıldır Anadolu’da el birliği ile yoğrulan hamurun ona ulaşan mayasını itina ile muhafaza etti, canlı tuttu ve haleflerine emanet etti. Bizler de aynı konuda kendimizden evvelkileri suâl edecek olursak, bize de “Bir Karacaoğlan var idi”denilecektir.Sefil Selimi 20. yüzyılın son dönem âşıklarından Sefil Selimî, hem kendi dönemi içindeki şiir anlayışı açısından hem de şiirinin geçmiş ve gelecekle kurduğu ilişki açısından oldukça kıymetli bir şairimizdir. Onun şiir anlayışının temelinde derin tasavvufi anlam boyutları ve divan edebiyatının çağları aşarak günümüze ulaşan şekil ve içerik özellikleri yatmaktadır. Sanatı, dünya görüşüne uygun olarak “insan sevgisi” ve “vahdet inancı”na dayanan şair, insanoğlunun dünya hallerine, kulun diğer kullarla ve Rabb’i ile kurduğu ilişkiye dair pek çok şiir söylemiş ve bu şiirlerle bir ayna misali kula kendi benliğini ve Hakk’ı göstermeyi düstur edinmiştir. Anadolu’nun yüzyılları aşarak gelen bütün seslerini bir yakarış şeklinde şiirine nakşeden halk şairimiz, bâtınî derinliği olan, edebî muhitlerde yazılı ya da sözlü olarak bir sonraki nesle aktarılan, yüzyılların kültürel birikimini dile getiren arifane ve âşıkane şiirleriyle gönlümüzdeki ve gelenek içindeki müstesna yerini kazanmıştır. Aşık ÖmerÂşık Ömer 17. yüzyılın üç büyük ozanından biri kabul edilir. Kadim bir gelenek öğretisi olarak, öğrendiğini öğretmeyi ilminin zekâtı sayan şairimiz, koşmalarını ilmini yaymanın bir aracı haline getirmiştir. Âşık Ömer’in diğer saz şairlerinden ayrıldığı yahut bir adım öne çıktığı yer, iki geleneğin ortasında bir köprü vazifesi görmesidir. Onun şiiri adeta İki ırmağın suladığı bir ova gibidir. Şiirlerini okuduğumuzda, yeri gelir dîvân şiir geleneğine sıkı sıkıya bağlı bir gazel önümüze çıkar; yeri gelir sade, lâtif halk diliyle yazılmış bir türkü karşılar bizi. Şiirlerindeki söyleyiş şekli, dil zenginliği ve anlam derinliği çeşitlilik arz eden Âşık Ömer, dilimizi inşâ eden, medeniyet dili haline getiren şiir ve dil ustalarımızdandır. Dolayısıyla onu anlamak dilimizin nasıl bir serencâm ile vücuda geldiğini anlamak ve yaşadığımız toprakların medeniyet damarını tutabilmek demektir. Sinan-ı Ummi Millî kültürümüzü ve dilimizi inşa eden isimlerden, ustalardan biri Sinân-ı Ümmî. Elmalı gibi bir taşra yöresini, sade ve herkesin anlayabildiği öz Türkçesiyle, örnek ahlâk ve yaşantısıyla, tesir gücü çağlar ötesine ulaşan etkili şiir diliyle tam bir ilim, irfan ve sanat merkezi hâline getiren bir söz üstadı. Onun gibi bir şahsiyetin bütün insanlığa sunduğu âb-ı hayat niteliğindeki sözlerin bugün bile ilk günkü kadar taze oluşu ise işaret ettiği yolun doğruluğundan olsa gerek.
Tanıtım Metni
Yayın Evi
Ketebe Yayınları
Kitap Boyutu
13,50 x 21,00 cm