Benim geldi!.. Ve işte cevabım, bu kitap!.. Tabi, “öğrenmek nedir, neden öğreniyoruz” diye yola çıkınca, işin içine “nasıl öğreniyoruz” sorusuna cevap aramak da girdi!.. Sonra, toplumsal sonuçlarıyla birlikte konuyu “nasıl bir eğitim sistemine ihtiyacımız var” diye noktaladık!.. Öğrenme olayını ele almaya karar verdiğim zaman kafamda daha çok insan beyninin çalışma mekanizmasını ayrıntılı olarak incelemek vardı. “Nasıl öğreniyoruz, neden öğreniyoruz” sorularının cevaplarını bu çerçeve içinde ele almak istiyordum. Ama işin içine girince durum değişti! Çünkü, şu soru çıkmıştı ortaya: Öğrenme macerası için yola ne zaman çıkılıyordu? Doğumdan sonra mı, ya da ana karnında iken “öğrenme organı” olan beyinin oluşmasından sonra mı? Yoksa, ana karnına düşmeyle birlikte mi başlıyordu “ilk” yolculuk?.. İşin içine girdikçe konunun boyutları genişliyordu!.. Öğrenmek, dışardan gelen etkilerin, baskıların sonucu olarak mı gerçekleşiyordu? Eğer öyleyse, örneğin kim zorluyordu bizi öğrenmeye?.. Ana rahmine düşen o ilk hücreyi öğrenmeye zorlayan ne idi peki? Ana karnında öğrenerek kendini inşa eden embriyonun zoru ne idi, onu da bir zorlayan mı vardı? Hem sonra, zorla öğrenmek mümkün müydü? Değilse, içerden gelen o öğrenme isteği (“motivasyonu”) ne idi? Dışardan-çevreden gelen etkilere uyum sağlama zorunluluğuyla, içerden gelen istek arasındaki bağ nasıl kuruluyordu? Öğrenme sürecinin duygusal (“emotional”), bilinç dışı yanıyla, bilişsel öğrenme motivasyonu arasındaki bağ nasıl oluşuyordu? Küçük bir çocukta öğrenme ihtiyacı yemek, içmek, tuvalete gitmek gibi doğal bir istek iken -çocuk her şeyi sorgulayarak bilmek ihtiyacıyla yanıp tutuşurken- daha sonra ondaki bu istek neden ortadan kayboluyordu? Sönmüş bir ateşi tekrar canlandırmak mümkün müydü? Bunlar hep, çalışma boyunca cevap aradığımız sorular oldu... Ve işte, varılan sonuçları içeren en genel teorik bir çerçeve: Çevreyle etkileşme süreci içinde öğrenerek kendi kendini yeniden üretmek… İşte bütün mesele budur! Tek bir hücrenin yaptığı da budur, çok hücreli bir organizmanın yaptığı da! Adına evrim süreci dediğimiz süreç de zaten özünde bir öğrenme sürecinden başka bir şey değildir… Her aşamada ortaya çıkan varoluş hali, belirli bir yapıyla birlikte gerçekleşen belirli bir bilgiden ibarettir. Ve olay, son tahlilde, Doğa’nın öğrene öğrene kendi bilincine varması olayıdır!.. Her varlık, kendi sınırları dışında varolan izafi bir “dış dünyayla” kurduğu belirli bir denge durumuna bağlı olarak dahil oluyor bu oyuna! Dışardaki değişimlere ayak uydurarak varlığını sürdürmeye çalışırken de öğreniyor, yeni bilgilere sahip oluyor. Her durumda, mevcut hali temsil ederek varolan unsurlar, öğrendikçe, kendi içlerinde belirli bir bilgi birikiminin oluşmasına yol açıyorlar. “Yeni”, potansiyel bir gerçeklik olarak, “eskinin” -varolanın- içinde bu şekilde oluşmaya başlıyor. Bu anlamda, her varlık, kendi içinde, kendisinden sonra gelecek olanı taşıyan, ona hamile olan bir anne gibidir. O halde, bu süreçte ne kadar çok bilgiye sahipseniz hamilelik sürecinde de o kadar ilerlemiş sayılırsınız! Kendi kendini yeniden üretmek sürecinin amacı ise, kendinden daha ileri bir niteliğin “varlığında yok olmaktır”. Bilmek, öğrenmek, diyalektik anlamda kendini inkâr etmektir…
Tanıtım Metni
Yayın Evi
Alter Yayıncılık
Kitap Boyutu
13,50 x 21,00 cm