Roman ve hikâyenin yanı sıra masal da yazan Fakir Baykurt, özellikle anadilin gelişiminde, masalların çok önemli olduğunu söyler. Bir halk masalından yola çıkarak yeniden yazdığı Sakarca, çeşitli yabancı dillere çevrilmiş olup, tiyatroya uyarlanmış ve çizgi filmi yapılmıştır. “Heey Nuri, tık! Gel buraya tık! Ayının yanında ne işin var tık? Nasıl yaklaştın ona tık?” “O Kocaman Şey ayı mıydı baba?” “Ayıydı ya tık! Ayı korkunç bir hayvandır tık! İnsanı parçalar tık…” “Yok baba, bana bir şey yapmadı! Ayağında çöp vardı, alıverdim.” Tık Osman şaşırdı: “Ne dedin, ne dedin, tık? Vay benim saf oğlum vay, tık! Sana hiçbir şey yapmadı demek tık!?” “Yapmadı baba…” “Bana bak benim saf oğlum tık! Ayılar insanların düşmanıdır tık! Beni görünce nasıl kaçtı gördün değil mi tık?” “Benden kaçmadı ama baba?” “Sen çocuksun oğlum tık…” “Ben onu çok sevdim baba!” (Topal Arkadaş) Delikanlı gitti, yedi tane gül filizi kopardı. Bunları birbirine bağlayıp topuz yaptı. Dünya Güzeli’nin oturduğu gölgeye yaklaştı. Güzel, gergefine eğilmiş oya örüyor. Güzel perilerden daha güzeldi. Doğan aylar şurda dursun. Gür ışıklı yıldızlar şurda dursun. Gerçekten Dünya Güzeli’ydi. Gözleri Şirin’in gözlerine benziyor. Dudakları Aslı’nın dudaklarına... Boyu bosu Arzu’nun boyu bosuna... Saçları Elif’in saçlarına... Bütün güzellerden birer güzellik almış, Dünya Güzeli olarak oturmuş gergef işliyordu. Dengi kim, gönlü kimi sevecek? Bilmeden, bütün gün, bütün zaman çalışarak çeyiz hazırlıyordu... Delikanlı döndü dolaştı. Gül topuzuyla kızın omzuna usulca vurdu. Kız düştü bayıldı. Önce gergefinin altından üç avuç toprak aldı, torbasına kattı. Sonra Güzel’i kucakladı. Atın yanına geldi. Binip sürdü çabucak. Hiç ardına bakmadan, gemini gevşetmeden sürdü... (Dünya Güzeli) Ordular yürüdü... Yürüyen atların, kazların, kedilerin, uçan arıların, sakaların sayısı sınırı belirsizdi. Beyin şehrini sıkı bir çember içine alıp dövmeye başladılar. Ok gibi atılıp, top gibi vuruyorlardı. Kazların ötmesi, atların kişnemesi, arıların vızıldaması, kedilerin miyavlaması yeri göğü dolduruyordu. Şehre gidip sarayı çember içine aldılar. Beyin askerleri, zaptiyeleri böyle saldırıyı beklemiyordu. Geçten geç kalkıp savaş düzeni aldılar, kılıçlarını çektiler. Atlar kişneyip önüne geleni ısırıyor, ardına geleni tepiyor, vurduklarını düşürüyordu. Arılar süngülerini çekip zaptiyelerin, askerlerin boyunlarına, burunlarına, kulaklarına kondu. Sokup sokup hepsini savaş dışı ettiler. Kazlar paçalarından gagalıyor, kediler ellerini tırmalıyordu. Tümen tümen arı, alay alay kaz, sarayın pencerelerinden daldı. Kısa sürede hem Beyin, hem adamlarının işini bitirdiler. (Saka Kuşları) “Kabza Bey körlerin değirmenini aldı, bu bir haksızlıktııııır!” diye öttü. Ötüp uzattı: “Haksızlıktııııır!” O sırada öbür kümeslerin kapıları açıldı. Başka tavuklar, horozlar çıktı. Sakarca çırptı kanatlarını: “Duyduk duymadık demeyin, büyük haksızlık vaaaaaaar!” diye öttü. Muhtarın Takkelisi yürüyüp geldi. Sordu çalım satarak, kurum atarak: “Nasıl bir haksızlık var? Ne haksızlığı var?” “Kabza Bey, körlerin değirmenini aldı! İki yoksul insan, ağlayıp inledi! İnsanlar gık demedi. Kurul üyeleri filân cinli bal yemiş gibi sustu. Körler, Çayırlı Düz’e çıkıp göklere el açtı, ağladı. Göklerden ses gelmedi. Bir haksızlık, hemen işlendiği zaman karşılığını görmezse, ardından başka haksızlıklar gelir Takkeli Efendi! Bugün körlere, yarın topumuza! Yöneticiler haksızlık yapmaya alıştı mı kudurmuştan beter olur. Bugün değirmen alan, yarın ahırdaki malı alır, öbür gün yanında yatan canı alır. Birinciye ses çıkarmazsan, ötekileri hiç önleyemezsin!" (Sakarca)
Tanıtım Metni
Yayın Evi
Literatür Yayınevi
Kitap Boyutu
13,50 x 21,00 cm