Yeri gelir, mantığını susturup duygularını dinlemeyi seçer. Gerçeğin canını acıtmasındansa yalana tutulup mutlu olmayı tercih eder.
Ne olacaktı onu durduran?
Ders çıkarıp tekrar aynı çukura düşmemesini sağlayan ne olacaktı?
Tutunduğu yalanı kaybetmesi mi?
Doğru olanı yok saymak, kabullenmemek, gerçek olanın orada usulca yattığını görmezden gelmek yeterli olacak mıydı onun için?
Boşluğun beni sürüklediği dipsiz bir kuyuya doğru yuvarlanıyorum...
Cebimdeki hayal kırıklıklarıyla birlikte.
Çok sonradan gördüğüm, eski bir tanıdık.
Eski ama artık yabancı bir tanıdık...
Yanımdan öylesine geçip giderken, kokusu çarpıyor burnuma.
Kalbimin ritmini değiştiriyor...
İnsanoğlu ne garip bir varlık öyle.
Birisi için ne anlamlara geldiğini bile bilmeden yaşıyorsun işte.
İsmin 2 hece, bir başkası için koca bir alfabe...
Birisinin seni ne kadar özlediğini bilmeden günlerini geçiyorsun.
Ne acı...
Anlık bir bakışta anlam arıyorsun.
O anlamın içinde boğuluyorsun...