Bu çalışma, Beat Kuşağı gibi toplumsal bir hareketin etkisinin ve anlamının yıllar boyunca nasıl yanlış anlaşıldığına bir örnektir.İkinci Dünya Savaşı, atom bombası ile sona ererken, Amerika ve Sovyetler Birliği arasında da Soğuk Savaş temellerinin atılmasına öncülük etti. Bir yandan komünizm korkusu yayılırken, Joseph McCarthy, Amerikan Karşıtı Eylemleri İzleme Komitesi’nin “Baş Araştırmacısı” olma rolünü üstlendi. Amerikalılar, savaştan önce (sigortalı iş, mutlu evlilik, iyi aile, hak edilmiş emeklilik ve çok çeşitli tüketim maddeleri ile) bıraktıkları hayata, kaldıkları yerden devam etmek istiyorlardı. Genç nesilden, okula gitmesi, iş bulması, hayatını ahlak kuralları çerçevesinde yaşaması, evlenip çocuk yapması, sonra da ebeveyninden aldığı bu hazır ambalajlı yaşamın meşalesini, kendi çocuklarına aktarması bekleniyordu. Riayet etmek, iyi bir vatandaş olmanın düzen tarafından konulmuş güvenli önkoşuluydu. Ancak, emniyet ve asayişin her an ortadan kaldırılabilecek bir görüntüden ibaret olduğunu düşünenler de vardı. Çoğu Amerikalı, hassas ve savunmasız oldukları gerçeğini düşünmemeye çalıştı. Oysa dünya, altı milyon Yahudi’nin gaz odalarında öldürülmesinin, Avrupa’nın ırzına geçilişinin, ‘Küçük Çocuk ve Şişman Adam’ın Japonya’da yüz binlerce insanı öldürmesinin artçı şokları ile hala yalpalamaktaydı.Bu “gerçeklerden kaçan” sessiz toplumdan, paketlenmiş yapay bir hayatı yaşamayı reddeden bir grup – hipsterlar – ortaya çıktı. Zenginliğini yeni yeni keşfeden ve maddiyat peşinde koşan Amerika ile yürümektense, yaşamın içinde manevi bir anlam aramayı tercih ettiler. Onları radikal, tehlikeli, serseri diye adlandıran tutucu kesime göre hayat tarzları bir skandaldı. Buhran dönemini yaşamış olan eski nesil, gençlerin çalışmak istememesini anlayamıyordu, özellikle de maaşı iyi olan bir sürü iş mevcutken. Hayatta kalmak için büyük mücadeleler vermiş olanlar, bu radikallerin ihanetine, Amerika’daki zenginliği reddedişlerine anlam veremiyorlardı. Bu aykırı nesil, Beat Kuşağı idi.Beat Hareketi, bir zafer ve bir trajedi idi. Öncüleri, Amerikan kültürüne yaptıkları yaratıcı katkılar ve ektikleri uyumsuzluk tohumları ile büyük bir zafer yaşadılar. 1960’lara gelindiğinde bir başka nesil onların tarlalarında ekin biçecek, sosyal adaletsizliğe ve savaşa karşı çıkacaktı. Ya bilmeden ya da bile bile, trajedi şuydu ki Beat Kuşağı yanlış anlaşıldı ve medya tarafından yanlış tanıtıldı. Medya, Beat Kuşağı’nın ne olduğunu kendisi de tam anlayamamışken açıklamaya çalıştı. Toplumu manevi ve hakiki olarak yeniden inşa etme mesajını karanlığa gömen, basite indirgenmiş, gerçek olmayan bir klişenin yayılmasına neden oldu; onları, Beatnik denilen çizgi film karakterlerine dönüştürdü. Beatnikler, bir ürüne dönüştürüldüler; imajları kafelerin, bodrum katındaki gece kulüplerinin tanıtımında kullanıldı; gazetelerin, plakların, kıyafetlerin ve aksesuarların satılmasına yardımcı oldu. İronik olan ise, reklamcıların bütün bunları, bu yaşama gönülsüzce imrenen numaracılara satmasıydı. Gitgide eski muhafız Beatlerin yerini, yeni yetme özentiler alıyordu. Beatnikler, düzenin şiddet ve suç alarmına geçmesine neden olan bir gençlik hevesi olmuştu. Bu çalışma, Beat Kuşağı gibi toplumsal bir hareketin etkisinin ve anlamının yıllar boyunca nasıl yanlış anlaşıldığına bir örnektir. Bu makale, parlayışı, sönüşü ve ortadan kayboluşu sırasında ve sonrasında (aşağı yukarı 1957 ve 1960’ların başında) tarihçilerin ve eleştirmenlerin Beat Kuşağı ile ilgili sahip oldukları algılardan örnekler sunacaktır.
Tanıtım Metni